17 Mart 2021 Çarşamba

15 Kasım 2016 Salı

O topa öyle vurulmaz...

Birkaç post aşağıda Eren Derdiyok’un muhteşem vuruşuna güzelleme yapmıştık. Geçenlerde oynanan Manchester United maçında Sow adeta nazire yaparcasına inanması güç bir gole imza attı. Kısa bir analiz ve karşılaştırma yapmak istedim bu iki güzel gol için.

Eren’in golünde, adrese teslim bir top atılıyor kendisine, yanlış değilsem bir kısa kullanılan bir korneri Sneijder Eren’e uzun oynuyor. Eren’in demarke vaziyette olması ve topun kendisine ulaşma süresini dikkate aldığımızda vuruşu düşünme, hazırlık yapma şansı var.  

Sow ise garibim, pası Sneijder’den değil, H. Ali’den alıyor. Üstelik bir saniye önce eliyle işaretlediği gibi defansın arkasına değil, kendi arkasına alıyor topu, kontrolü ve ulaşması zor bir şekilde. 



Topun H.Ali'den çıktığı nokta ile, Sow’un arasında çok mesafe yok, Sow’un düşünme ve hazırlık yapmaya vakti de pek yok dolayısıyla. 



Ama kendisi zaten düşünme kısmını genelde pas geçip deniyor bu tip pozisyonlarda, daha önce de örneklerini sunduğu gibi.



Birkaç sene önce, Fenerbahçe altyapısından yetişme Recep Niyaz’ın twitter accountunda, kendisine bir vatandaşın yaptığı yorum aklımda kalmış. Aşağı yukarı şöyle birşeydi: “Bugün antrenman maçında hani bi topa vurdun ya, o topa öyle vurulmaz. Bil istedim…” Bu vatandaş nasıl bir vuruştan bahsediyor bilemiyoruz, muhtemelen ayak içi, ayak dışı vs gibi teknik bir sıkıntı tespit etmiş Recep’in vuruşunda. Röveşata yorumu olduğunu sanmıyorum.

Ama bu topa da böyle vurulmaz herhalde, en azından 100 futbolcudan 99’u böyle bir vuruş denemezdi sanırım. Sırtı dönük kontrol ve orta sahadan ya da kanattan koşu yapan adama pas vermek en cazip opsiyon. Ama tek ve çok düşük ihtimalli bir seçenekte gol şansı vardı. Onu denedi Sow.


Eren’e yaptığımız gibi Sow’a da teşekkür ederek bitireyim.   

3 Ekim 2016 Pazartesi

Rıza Çalımbay'ın acı günü ...

Rıza Çalımbay üzücü bir haberle gastelerdeydi geçtiğimiz günlerde. Babasını kaybetmiş. Allah rahmet eylesin, başı sağ olsun.. 


Kaç kişinin aklına şu aşağıdaki ayıbı getirdi acaba bu cenaze?   



30 Eylül 2016 Cuma

Arda Turan üzerine...

Arda ve birkaç arkadaşının Avrupa Şampiyonası’nda yaşanan hayal kırıklığı sonrası Rusya ile hazırlık ve Hırvatistan ile Dünya Kupası grup maçı milli takım kadrolarına alınmamasının yankıları sürerken Ukrayna ve İzlanda maçlarının kadrosunda yer alıp almayacakları üzerine epey spekülasyon yapıldı. Ve bugün kadro açıklandı, gene yoklar…



Özellikle Fatih Terim’in Rusya maçı öncesi yaptığı basın toplantısında yaptığı garip açıklamalar ve sonrasında geçtiğimiz günlerde bir canlı yayına konuk olarak katılan Arda’nın söyledikleri, konunun magazinel ve sansasyonel içeriği nedeni ile kan kokusu alan köpekbalıkları gibi etrafta dönüp dolaşan medyanın da etkisi ile konu gündemde kalmaya devam edecek gibi görünüyor..

Ben kendi algı süzgeçlerimle bir irdelemek, sorularımı sormak istedim. Avrupa Şampiyonası’nda Hırvatistan’a yenilmemiz sonrası tepki çeken bir milli takım vardı. Hırvatistan kuvvetli bir rakip, yenilmemiz normal karşılanabilir. Ancak İspanya ve Çek Cumhuriyetinin olduğu bir grupta hedef maçtı bu. Zira Fatih Terim’in İspanya maçı öncesi yaptığı açıklamalarda “siz yaslanmak istemeseniz de İspanya sizi (birçokları bunu -size olarak okudu) yaslar” ifadesinden kafalarda o maçın en baştan yitik olduğu sonucunu çıkarttı herkes. Yani hoca İspanya maçı için “what can I do sometimes” ı bu sefer maç sonrası değil maç öncesi söyleyerek bu maça kafa olarak takımın ve teknik heyetin belki de kamp boyunca nasıl hazırlandığını göstermiş oldu. Dolayısı ile Hırvatistan maçında skora değil, takıma bir tepki gösterildiğinin altını çizmek gerekiyor. Şampiyonada ilk kez sahne alıyorsun, karşında grupta en önemli rakibin var, sabahtan akşama kadar ülkenin bilumum TV kanalında aslansın kaplansın yaparsın gazı sponsor vs firma reklamları ile halka enjekte ediliyor iken sahaya çıkıp isteksiz, arzusuz bir görüntü sergileyemezsin. Fatih Terim genellikle takımı aşırı motive etmekle eleştirilen bir teknik adam olmuştur, o gün ise tam tersine isteksiz motivasyonsuz bir takım vardı sahada. Bilmiyoruz, hoca ne konuşmuş olabilir bu maça hazırlarken takımı. “Arkadaşlar, sakin … “ vurgusunda aşırıya mı kaçılmıştı bu sefer ? Ama tepkinin en önemli nedeni bu vurdumduymaz görüntüye idi.

Üzerine grubun favorisi İspanya maçı, sahada benzer isteksiz görüntü, bu sefer farklı skorun da psikolojisi ile birleşince, turnuvanın en kötü görüntüsünü verdik, başta takım kaptanı olmak üzere takımı protesto eden seyirciler, darmadağın bir takım. Bu tepkilerin özellikle takım kaptanı Arda üzerinde yoğunlaşması ve hatta yuhalamaya varmasının tek nedeni takım kaptanı olması olmasa gerek diye düşünüyorum. Milletimizde bir hastalık var, başarılı olanları çekememezlik denebilir, ama basit kalıyor biraz. Arda’ya neredeyse kayıtsız şartsız destek  olan, 6 ay oynamadığı dönemde dahi onu milli takıma çağıran bir milli takım hocası var. Milli takım denince insanların aklına gelen ilk iki isim Terim ve Arda. 

Türk milli takımı = F. Terim + Arda ve arkadaşları gibi oluşturulan bir algı var. Terim-Arda ilişkisini baba-oğul ilişkisine benzetenler var. Başarı varken en yüksek övgülere mazhar olan bu ikilinin, başarısızlıkta da ilk hesap sorulan kişiler olmaları kaçınılmaz. Bu yüzden o gün stadda yuhalanan aslında sadece Arda değildi. Ama Terim bu yuhalamalardan kendisine ne kadar pay çıkardı bilemiyoruz. Arda’nın özellikle Barcelona’ya transferi sonrası magazinel hayatının çok konu olması, buna ek olarak ama reklamlarla ama yaptığı açıklamalarla, ama sportif haberler ile Türk insanının hayatına sürekli sokulmasının da payı vardır tepkilerde. Barcelona’lı takım arkadaşlarının yuhalamalara karşılık kendisine sahada destek görüntüleri vermesi, İspanyol seyircilerin moral alkışı yapması da en azından benim hissettiğim utancı katmerledi bu arada.


Gelgelelim, bir şey olmuş… Ne olmuş bilmiyoruz. Kameralar karşısında söylenilemeyen, kriptolu mesajlar ile insanların akıllarına değil algılarına verilen mesajlardan anladığımız kadarıyla bir şey ya da birşeyler olmuş. Terim istediği zaman kendisini iyi ifade edebilen, iletişim yönü kuvvetli birisi, biliyoruz. Dolayısıyla aşağıdaki ifadeleri kendisini zorladığının, rahat konuşamadığının göstergesi olarak düşünülmeli herhalde:

Sadece bunu futbol olarak düşünmemek lazım. Profesyonellerin milli duygularla sadece kendilerini değil. Türk halkını da temsil eden. Varolan bir performansını iki yapmak zorunda, hissetmesi gereken, sadece kazanmak için değil. Mücadele etmek için de bir yapıda olmalıdır. Ve dahası taşıdığı Ay-Yıldız'ın, milli formanın sorumluluklarını da hem sahada hem de saha dışında hissetmesi gerekir." (Fanatik – 30.08.2016)

O gün yaptığı açıklamaların bu konuyu kapsayan kısmına ilişkin diğer ifadeleri de yukarıdaki gibi, garip, karmaşık, sitem mi, eleştiri mi, nedir pek belli olmayan şeyler. Buradan anladığımız, kadroya alınmayanların Avrupa şampiyonası’nda Terim’in istediği mücadele ve azmi göstermediği.

“Milli takımın kapısı, kendini bu formayı taşıma şerefine hazır ve istekli olan her oyuncuya açıktır.” İfadesi biraz daha bel altına vuruyor. Artık şerefsiz mi demek istedi, isteksiz mi, kamuoyuna bırakıyor. Aynı açıklamada kendisinin şampiyona sonrası istifa ettiğinin ama kabul edilmediğini de gene bir takım şifreli mesajlardan anlıyoruz. Yani hoca; ben tüm sorumluluğu bu kadroya almadığım futbolculara atmadım, kendimi baş sorumlu görerek istifamı ettim, kabul edilmedi – diyerek bu futbolcuları kadroya almama kararından kendisine yönelebilecek eleştirileri bertaraf etme yoluna da gidiyor. Verilen bu üstü örtülü mesajlar sonrası, ortalık dedikodu kazanına dönüyor. Abilik yapsın sıfatıyla teknik heyete dahil edilen eski futbolculardan biri takımdaki oyuncularla kavga etmişmiş, o şu kadar prim alırken öbürü bu kadar almış, huzursuzluk doğmuşmuş..

Arda konuşmayı seviyor. Duramadı, geldi canlı yayına çıktı konuştu gene. O günden sonra konuşmadık sustuk, ama bu lafları kimse kaldıramaz - dedi. Asla prim pazarlığı yapmadık, ben kaptan olarak arkadaşlarıma bilgi vermek amaçlı olarak bunları sormak ve öğrenmek zorundayım – dedi. Kavga her gün olur, kavga etmeyen takım yok – dedi. Burada üzücü ifadeler var. Hocanın tabii ki de ilkeleri olacak.' Bundan sonra benim ilkelerimde şerefle...' diye geçen bir cümle var Ama bunlar iyi cümleler değil – dedi. Daha bir sürü şey dedi. Bunlardan benim anladığım bir şey olmamış, hepsi olmuş. Prim bir şekilde bir mevzu olmuş birileri arasında, birileri de birileri ile kavga etmiş. 

Türkiye’nin bir kısmı Arda’yı cemaatçi (öyledir ya da değildir, bilmeden) sandığından sevmiyor, bir kısmı habire reklamlarda gördüğünden bayıyor, bir kısmı Galatasaray kaptanı olduğundan sevmiyor, bir kısmı Acun’la sıkı-fıkı olmasına bakıp cık cık cık edip soğuyor, bir kısmı Terim’den nefret edip Arda’yı onun sahadaki uzantısı olarak görerek sevmiyor, bir kısmı hükümete yakın görüntüsüne bakıp sevmiyor, bu liste böyle uzar gider, az bir kısmı da oynadığı oyunu beğenmeyip sevmiyor…

Bana gelince, kişiliği bir yana, futbolda çok üstün meziyetleri olduğuna inanmadım bir türlü. Ama bu kıtlıkta milli takımda banko olmasını da hep anladım. Euro 2008 performansını çok beğendim ama  o başka bir takım, başka bir hikaye idi. Üstünden de çok zaman geçti. Barcelona’da oynamak büyük şans bir futbolcu için. Daha 29 yaşında.  Ama Terim gibi egosu yüksek bir adamla yıllardır şişirdiği egosu Barcelona’ya transfer olunca tavan yapmış. Bence milli takımda mutlaka olmalı, ama kaptanlığı başkasına vermek düşünülebilir. Biraz daha az görünsün Arda artık, canlı yayında konuk olarak kendisi konuşmasın, başarıları konuşulsun. 

21 Eylül 2016 Çarşamba

Neden sevdik ...

Seviyoruzbuoyunu demiştik de epeydir neden sevdiğimizi hatırlamıyorduk.

Ara ara açın izeyin kardeşim bu golü. Neden sevdiğimizi unutmamak için...

Teşekkürler Eren.




14 Eylül 2016 Çarşamba

sevinmek, sevin(e)memek..

  yeni sevgili ile eskisine hava atmak, yeni şirketin ile eski şirketinin de girdiği bir ihaleyi kazanmak, seni sevmeyen eğitmenin ile iş hayatında karşılaşıp tepki vermek. kısacası "yapamazsın/yapamadın" diyene "bak yaptım" demek. tam olarak bu duygunun fiilini bulamadım; intikam almak desen değil, cevabını verdim desen sana soran yok, gördün mü desen bakan yok.
  7 günahtan mıdır dedim, merak ettim baktım. hristiyanlıkta yedi büyük günah yedi şeytan ile ilişkilendirilmiş, kısaca; kibir, açgözlülük, şehvet düşkünlüğü, kıskançlık, oburluk, öfke, tembellik. papa 16. benedict, yeni 7 günahı da belirtmiş, yine kısaca; dünyaya zarar vermek, ahlaksız deneyler yapmak, uyuşturucu ticareti, kürtaj, pedofili, sosyal adaletsizliğe yol açmak, orantısızca zenginleşmek. yine islamda da 7 günah olarak belirtilen maddeler şu şekilde; allaha şirk koşmak, büyücülük, insan öldürmek, faiz, kimsesizin malını yemek, islam uğruna yapılan savaştan kaçmak, namuslu kadına iftira etmek. 
  bu ismini bulamadığım duyguyu bu günahların içine de sokamadım, belki biraz öfke, zorlasan kıskançlık, plase kibir, tam karşılığı yok.. video' da eski (former) takımlarına gol atan önemli futbolculardan sevinenlerin yanında sevinmeyenler de var.
  şahsen eski takımına karşı oynarken, eski takımının sahasında sevinmeme görüşünü savunanlardanım. fakat yeni takımının sahasında bu sevince ortak olmamak, sana maaşını veren kulübe, seni destekleyen -yeni- taraftarına saygısızlık sanki.
    hayat enterasan tesadüflerden ibaret ki, bu sene beşiktaş' ın kadrosundaki talisca ve gökhan inler sırasıyla CL' de eski takımları olan benfica ve napoli' ye karşı oynayacaklar.
  gelelim dün akşam benfica-beşiktaş maçında talisca' nın attığı golün hikayesine. şu an 22 yaşında olan futbolcu, 2 sene önce 20 yaşında 4 mio euro' ya bahia' dan benfica' ya gelmiş ve genç yaşında, -kulübün de futbolcu politikasına uygun olarak- 78 maça çıkmış 20 de gol atmış. bu sene enterasan bir şekilde beşiktaş' a 2 seneliğine kiralanmış ve transfermarkt' daki 7.5 mio euroluk değerine karşılık kontrata 25 mio euro' luk satınalma maddesi koyulmuş. yani ilk bakışta alehine görünse de, benfica oynatmayacağı oyuncuyu değeri kaybolmadan şampiyonlar liginde göz önünde tutarak ileride satmak istemiş. alan/veren razı, win/win ne derseniz öyle garip bir durum..
  oyuncu 90+3 de yeni takımı beşiktaş 1-0 geride iken frikikten eski takımına 25 metreden gol atıyor, seviniyor ve ortalık karışıyor. eski takım arkadaşlarının maç sonu tehditleri, akşam benfica' nın eski başkanından "bir daha geri dönemez" açıklaması, taraftarlar zaten karısına (erken evlenmiş..) ve çocuğuna (ne zaman yaptın) sosyal medyada küfürler, tehditler. menejeri de zaten 2 senelik kiralık süreci sonrasında benfica' ya dönme niyetimiz yok, temmuz' da oyuncunun maaşını bile ödemediler açıklaması.. ortalık karışık.
kiralık olarak oynadığın bir durumda, gol sonrası sevinebilmek gerçekten yürek (balls diyelim :) ister, yorumları size bırakayım..

25 Ağustos 2016 Perşembe

Yine-Yeni-Yeniden

5 sene sonra, yine-yeni-yeniden...

Ama,

Biz büyüdük ve kirlendi dünya.

Hala seviyormuyuzbuoyunu ?

Bakalım ...

29 Mayıs 2015 Cuma

Vapur ...

Istanbulda kis tek renk icinde gecer. Iste o gri sabahlardan birisi bu da.  Islerine, okullarina gitmeye calisan insanlar iskeleyi tiklim tiklim doldurmus yine, baslar yanasmakta olan vapura donmus, ilgiyle manevra izleniyor. Vapur hep ayni sekilde yanasiyor, ve hep ayni ilgiyle izleniyor bu manevralar… Ilginc… Birkac kisi kabanlarinin onlerini kapatiyor, gocuklarinin sapkalarini ortuyor… Simdi kapilar acilacak ve vapurun en gozde yerlerine ususecegiz. Ben de pardesumun onunu kapatiyorum, ama iskeleyle vapur arasindaki birkac metrelik yolda usuyecegimden deil de, vapurun ust katinin kic tarafindaki, bogazin serin ruzgarina acik, sigara icilebilen yerde oturacagim icin.  Aslinda ayni yerin alt kati da iyi ama orda oturcak yer yok, Uskudar dan Besiktasa geciyor olsaydim suphesiz orda olurdum, ama Kadikoy-Besiktas hattinda, hele de tek basimaysam, oturmayi tercih ediyorum …  Boylece henuz yakilmamis sigaram agzimda, asagidaki kir sakalli abinin dudugunu calip kaptanimiza isaret vermesini bekliorum … Vapur sefasi baslamadan sigara sefasi baslamaz ..! Hastalik iste … Bir yandan da “ cay saalep cay saalep “ seklinde baira baira ortalikta dolsan garsonnari gozluyorum, Istanbulun isiran sogugunda ve de sabahin ayazinda sigarama eslik eden uc sekerli sicacik bi cay cok iyi geliyor..  


Atkimi biras daha sikica doluyorum, zira soguk iyiden iyiye kendini hissettirmeye basliyor, derken topuk sesleri … vapurun tahta zemininde cikan seslere bakilirsa ince uzun topuklar, aklima gelen ilk goruntu siyah ve sIk montu icinde gene siyah cantasiyla bir is kadini … Neden siyah, bilmiyorum, saclari da siyah olmali, halbuki benim zaafim kumrallara karsi .. Hayir kumral olmasin .. Okula gidicem derse girecem ben … Besinci kez aldigim makine elemanlari dersinde aklimi kurcaliycak bi goruntu kalmamali hafizamda… Hem beni maaziye goturup de eski yanginlari korukleyecek bi kumrala tahammulum yok ki su an benim … Esmer olsun esmer ..  Deli gibi merak icindeyim, ama donup bakmiycam .. Asla bakmam ..  Simdi Uskudar da olsaydik nerede oturdugunu bile yaklasik olarak tahmin eder oyunu uzattikca uzatirdim, Uskudar vapurunda boyle sesleri duymak pek olasi deil cunku, ama burasi Kadikoy, farkli. Bu arada sesler iyice yaklasiyor ve iste o, ben nefesimi tutmusken yanimdan oylece suzulup karsi koltuga iliseviriyor… Bi anlik bakis… Hakikaten esmer, cok guzel gozleri olan bi esmer hem de … Tehlike canlari .. Nefes kesici bi guzellik, cok hos bir koku surmus. Onemli bisi bu da bence … Cayciyi elimin bi hareketiyle cairirken “boole kokan bi hatunun pesinden cehenneme kadar gidebilirim” diyorum kendi kendime…  O da cay istiyor, ve bu ikinci bakisla, bugday tenli oldugunu farkediyorum, elinde de bir simit parcasi var… Ise yetisme telasi ve sac-makyaj derdinden dolayi kaavalti vaktinden calanlardan mi? Oole olmamasini diliyorum, kahvalti gunun en onemli ogunudur, basil basina bi yasama sebebidir iyi bir kahvalti… Ben hergun yapiyomuyum peki? Mumkun oldukca …  Bigun, duzenli bir hayatim olunca, ya da bircogunun dedigi gibi coluga-cocuga karisinca benim de gunluk gaste esliginde yaptigim keyifli kaavaltilarim olucak … Duzenli bi hayatin en keyifli yani bu olsa gerek .. Ohooo, dusuncelere daldik, hem cay sogumaya yuz tutu, hem de bizim kir sakalli abi dudugu coktan otturdu… Kokuyu iyi bi cekiyorum icime, simdi sigara dumanina kariscak cunku, hem sonra boaza girince rusgardan koku moku duyulmaz olur… Gunun ilk sigarasi ne kadar hos bisi .. O ne yapiyor ? Simit bitmis, her zaman martilara bi parca ayiran o eski romantiklerden deil … Sigara kutusundan layt bi sigara cikariyor. ..  Simdi bu da onemli, sigara her bayana yakismaz, bazilarini da erisilmez kilar … Onun hangi gruba girdigine tam karar veremiyorum, cunku hayal kirikligimla beraber, iceri cabucak girebilmek icin sigarasini cok hizli ictigini goruyorum …  Nerde calisiyodur bu ? Bi banka, musteri temsilciligi vs ? Cok olasi, cunku ozel bi sirkette yonetici olarak falam calissaydi bu yasa kadar coktan bi araba almis olurdu.  Kacak bi bakis daha, ancak yeni bi ipucu yok, otuzunu gecmisse cok sasiririm, benim kanim yirmiyedi ya da sekiz … Vapur kiz kulesinden dogru kivrilirken o beni sasirtarak bi sigara daha yakiyor. Bu sefer daha agir iciyor, acik renk ojeli, uzun parmakli ellerine de sigara yakisiyor, iki tane gumus yuzuk takmis sigarayi tutan sol eline. Solak mi ? Bilmiyorum, gozlerini bi kez daha yakalamayi arzu ediyorum, bu guzel bayan coktan gunu kurtarmami sagladi… Ama o gene de gozlerini boazin sularindan ayirmiyor, dalgalari seyrederken insan kendini cok uzaklarda bulabiliyor..  Onun da suphesiz bissuru dusunecek seyi vardir .. Hafta ortasi isler birikmistir, ofis arkadasinin teyzesi olmustur isleri ona birakip gitmistir, ya da erkek arkadasi haftasonunu Silivri de gecirme teklifini reddedince bozulmustur belki … Belki de sadece dalkalari seyrediyordur .. Ya da benim ona yaptigimi o da bana yapiyodur belki .. Kendi kendime gulumsuyorum, acaba o nasil gulumsuyordur, cok merak ediyorum...  Birilerinin ayak sesi duyuluyor, bunlar biyerlere gec kalanlar ya da herhangi bir nedenden oturu telas icindekiler, az kaldi vapur sefasi sona ermek uzere… Ikinci sigarami yakarken, guzel bayani bana bakarken yakaliyorum, ve derhal “yakaliyorum” ifadesinin ne kadar yanlis kactigini farkediyorum, bakislarinda oyle bir kaygi yok cunku, cok kendinden emin, gozlerini cekmiyor, artan tansiyonumu tekrar bastirmak icin basimi ceviren ben oluyorum… Bu bas cevirme hareketi de onemli aslinda, benim hayatimin ozeti, uzerine kitap yazicam bigun… Kalkip, yavas yavas alt kata iniyorum, simdi vapurun kicindayim, vapur son manevralarini yaparken carkin kopurttugu sulari seyretmeyi sefiyorum burda … Bi yandan da bigun yazacagim, az satacak olan kitapimi dusunuyorum, esmerimiz de, bircogu gibi ust katin ic tarafindan deil de vapurun arka kismindan inmeyi tercih etmis … Dusundugumden kisaymis, daha iyi… Gene kokusuna hayran kaliyorum ..  Onumden gecerken bu kez daha rahatim, gozlerimi cekmiyorum .. Simdi pardesumden bir demet gul cikarsam aniden .. “Hanimefendi, cok guzelsiniz…” ya da “ Size layik degil ama, bana bahsettiginiz bu essiz vapur sefasinin karsiligi olarak kabul ederseniz sewinirim” desem .. Cok sey deil bi gulumseme istiyorum ... Oysa O, deri ceketi, dalgali saclari ve hos kokusuyla suzulup gecerken, ben de “hayatlarimizin birdahaki kesisme noktasinda gorusmek uzere” diye icimden geciriyorum sadece ... Hayatlarimiz Kadikoyde kesisti, Besiktas a dooru uzunca bi yay cizdi ve orda ayrildi... Simdilik... 

Yillar sonra yazacagim kitaba iste boyle bir sabah basliyorum ... 

10 Ekim 2012 Çarşamba

efsane takım diye buna denir


Ayaktakiler sol baştan: Maldonado, Artur, Marcio Nobre, Edu Dracena, Felipe Melo, Wendell, Thiago, Cris, Maicon, Gomez.
Oturanlar sol baştan: Leandro, Mota, Alex Dias, Zingo, Augusto Recife, Alex Alves, Alex de Souza.

3 Eylül 2012 Pazartesi