30 Eylül 2016 Cuma

Arda Turan üzerine...

Arda ve birkaç arkadaşının Avrupa Şampiyonası’nda yaşanan hayal kırıklığı sonrası Rusya ile hazırlık ve Hırvatistan ile Dünya Kupası grup maçı milli takım kadrolarına alınmamasının yankıları sürerken Ukrayna ve İzlanda maçlarının kadrosunda yer alıp almayacakları üzerine epey spekülasyon yapıldı. Ve bugün kadro açıklandı, gene yoklar…



Özellikle Fatih Terim’in Rusya maçı öncesi yaptığı basın toplantısında yaptığı garip açıklamalar ve sonrasında geçtiğimiz günlerde bir canlı yayına konuk olarak katılan Arda’nın söyledikleri, konunun magazinel ve sansasyonel içeriği nedeni ile kan kokusu alan köpekbalıkları gibi etrafta dönüp dolaşan medyanın da etkisi ile konu gündemde kalmaya devam edecek gibi görünüyor..

Ben kendi algı süzgeçlerimle bir irdelemek, sorularımı sormak istedim. Avrupa Şampiyonası’nda Hırvatistan’a yenilmemiz sonrası tepki çeken bir milli takım vardı. Hırvatistan kuvvetli bir rakip, yenilmemiz normal karşılanabilir. Ancak İspanya ve Çek Cumhuriyetinin olduğu bir grupta hedef maçtı bu. Zira Fatih Terim’in İspanya maçı öncesi yaptığı açıklamalarda “siz yaslanmak istemeseniz de İspanya sizi (birçokları bunu -size olarak okudu) yaslar” ifadesinden kafalarda o maçın en baştan yitik olduğu sonucunu çıkarttı herkes. Yani hoca İspanya maçı için “what can I do sometimes” ı bu sefer maç sonrası değil maç öncesi söyleyerek bu maça kafa olarak takımın ve teknik heyetin belki de kamp boyunca nasıl hazırlandığını göstermiş oldu. Dolayısı ile Hırvatistan maçında skora değil, takıma bir tepki gösterildiğinin altını çizmek gerekiyor. Şampiyonada ilk kez sahne alıyorsun, karşında grupta en önemli rakibin var, sabahtan akşama kadar ülkenin bilumum TV kanalında aslansın kaplansın yaparsın gazı sponsor vs firma reklamları ile halka enjekte ediliyor iken sahaya çıkıp isteksiz, arzusuz bir görüntü sergileyemezsin. Fatih Terim genellikle takımı aşırı motive etmekle eleştirilen bir teknik adam olmuştur, o gün ise tam tersine isteksiz motivasyonsuz bir takım vardı sahada. Bilmiyoruz, hoca ne konuşmuş olabilir bu maça hazırlarken takımı. “Arkadaşlar, sakin … “ vurgusunda aşırıya mı kaçılmıştı bu sefer ? Ama tepkinin en önemli nedeni bu vurdumduymaz görüntüye idi.

Üzerine grubun favorisi İspanya maçı, sahada benzer isteksiz görüntü, bu sefer farklı skorun da psikolojisi ile birleşince, turnuvanın en kötü görüntüsünü verdik, başta takım kaptanı olmak üzere takımı protesto eden seyirciler, darmadağın bir takım. Bu tepkilerin özellikle takım kaptanı Arda üzerinde yoğunlaşması ve hatta yuhalamaya varmasının tek nedeni takım kaptanı olması olmasa gerek diye düşünüyorum. Milletimizde bir hastalık var, başarılı olanları çekememezlik denebilir, ama basit kalıyor biraz. Arda’ya neredeyse kayıtsız şartsız destek  olan, 6 ay oynamadığı dönemde dahi onu milli takıma çağıran bir milli takım hocası var. Milli takım denince insanların aklına gelen ilk iki isim Terim ve Arda. 

Türk milli takımı = F. Terim + Arda ve arkadaşları gibi oluşturulan bir algı var. Terim-Arda ilişkisini baba-oğul ilişkisine benzetenler var. Başarı varken en yüksek övgülere mazhar olan bu ikilinin, başarısızlıkta da ilk hesap sorulan kişiler olmaları kaçınılmaz. Bu yüzden o gün stadda yuhalanan aslında sadece Arda değildi. Ama Terim bu yuhalamalardan kendisine ne kadar pay çıkardı bilemiyoruz. Arda’nın özellikle Barcelona’ya transferi sonrası magazinel hayatının çok konu olması, buna ek olarak ama reklamlarla ama yaptığı açıklamalarla, ama sportif haberler ile Türk insanının hayatına sürekli sokulmasının da payı vardır tepkilerde. Barcelona’lı takım arkadaşlarının yuhalamalara karşılık kendisine sahada destek görüntüleri vermesi, İspanyol seyircilerin moral alkışı yapması da en azından benim hissettiğim utancı katmerledi bu arada.


Gelgelelim, bir şey olmuş… Ne olmuş bilmiyoruz. Kameralar karşısında söylenilemeyen, kriptolu mesajlar ile insanların akıllarına değil algılarına verilen mesajlardan anladığımız kadarıyla bir şey ya da birşeyler olmuş. Terim istediği zaman kendisini iyi ifade edebilen, iletişim yönü kuvvetli birisi, biliyoruz. Dolayısıyla aşağıdaki ifadeleri kendisini zorladığının, rahat konuşamadığının göstergesi olarak düşünülmeli herhalde:

Sadece bunu futbol olarak düşünmemek lazım. Profesyonellerin milli duygularla sadece kendilerini değil. Türk halkını da temsil eden. Varolan bir performansını iki yapmak zorunda, hissetmesi gereken, sadece kazanmak için değil. Mücadele etmek için de bir yapıda olmalıdır. Ve dahası taşıdığı Ay-Yıldız'ın, milli formanın sorumluluklarını da hem sahada hem de saha dışında hissetmesi gerekir." (Fanatik – 30.08.2016)

O gün yaptığı açıklamaların bu konuyu kapsayan kısmına ilişkin diğer ifadeleri de yukarıdaki gibi, garip, karmaşık, sitem mi, eleştiri mi, nedir pek belli olmayan şeyler. Buradan anladığımız, kadroya alınmayanların Avrupa şampiyonası’nda Terim’in istediği mücadele ve azmi göstermediği.

“Milli takımın kapısı, kendini bu formayı taşıma şerefine hazır ve istekli olan her oyuncuya açıktır.” İfadesi biraz daha bel altına vuruyor. Artık şerefsiz mi demek istedi, isteksiz mi, kamuoyuna bırakıyor. Aynı açıklamada kendisinin şampiyona sonrası istifa ettiğinin ama kabul edilmediğini de gene bir takım şifreli mesajlardan anlıyoruz. Yani hoca; ben tüm sorumluluğu bu kadroya almadığım futbolculara atmadım, kendimi baş sorumlu görerek istifamı ettim, kabul edilmedi – diyerek bu futbolcuları kadroya almama kararından kendisine yönelebilecek eleştirileri bertaraf etme yoluna da gidiyor. Verilen bu üstü örtülü mesajlar sonrası, ortalık dedikodu kazanına dönüyor. Abilik yapsın sıfatıyla teknik heyete dahil edilen eski futbolculardan biri takımdaki oyuncularla kavga etmişmiş, o şu kadar prim alırken öbürü bu kadar almış, huzursuzluk doğmuşmuş..

Arda konuşmayı seviyor. Duramadı, geldi canlı yayına çıktı konuştu gene. O günden sonra konuşmadık sustuk, ama bu lafları kimse kaldıramaz - dedi. Asla prim pazarlığı yapmadık, ben kaptan olarak arkadaşlarıma bilgi vermek amaçlı olarak bunları sormak ve öğrenmek zorundayım – dedi. Kavga her gün olur, kavga etmeyen takım yok – dedi. Burada üzücü ifadeler var. Hocanın tabii ki de ilkeleri olacak.' Bundan sonra benim ilkelerimde şerefle...' diye geçen bir cümle var Ama bunlar iyi cümleler değil – dedi. Daha bir sürü şey dedi. Bunlardan benim anladığım bir şey olmamış, hepsi olmuş. Prim bir şekilde bir mevzu olmuş birileri arasında, birileri de birileri ile kavga etmiş. 

Türkiye’nin bir kısmı Arda’yı cemaatçi (öyledir ya da değildir, bilmeden) sandığından sevmiyor, bir kısmı habire reklamlarda gördüğünden bayıyor, bir kısmı Galatasaray kaptanı olduğundan sevmiyor, bir kısmı Acun’la sıkı-fıkı olmasına bakıp cık cık cık edip soğuyor, bir kısmı Terim’den nefret edip Arda’yı onun sahadaki uzantısı olarak görerek sevmiyor, bir kısmı hükümete yakın görüntüsüne bakıp sevmiyor, bu liste böyle uzar gider, az bir kısmı da oynadığı oyunu beğenmeyip sevmiyor…

Bana gelince, kişiliği bir yana, futbolda çok üstün meziyetleri olduğuna inanmadım bir türlü. Ama bu kıtlıkta milli takımda banko olmasını da hep anladım. Euro 2008 performansını çok beğendim ama  o başka bir takım, başka bir hikaye idi. Üstünden de çok zaman geçti. Barcelona’da oynamak büyük şans bir futbolcu için. Daha 29 yaşında.  Ama Terim gibi egosu yüksek bir adamla yıllardır şişirdiği egosu Barcelona’ya transfer olunca tavan yapmış. Bence milli takımda mutlaka olmalı, ama kaptanlığı başkasına vermek düşünülebilir. Biraz daha az görünsün Arda artık, canlı yayında konuk olarak kendisi konuşmasın, başarıları konuşulsun. 

2 yorum:

Canto dedi ki...

Burak Yılmaz da birşeyler söylemiş. Arda söylenmesi gerekenleri söyledi, konu kesinlikle para değildi başka bişiydi. Zamanı gelince ben de konuşcam demiş.

Bişi olmuş, ne olmuş? Esrar perdesi ne zaman aralanacak, bekleyip göreceğiz...

Adsız dedi ki...

hoca istediğini seçmemezlik yapamıyo mu?