Arda ve birkaç arkadaşının Avrupa Şampiyonası’nda yaşanan
hayal kırıklığı sonrası Rusya ile hazırlık ve Hırvatistan ile Dünya Kupası grup
maçı milli takım kadrolarına alınmamasının yankıları sürerken Ukrayna ve
İzlanda maçlarının kadrosunda yer alıp almayacakları üzerine epey spekülasyon
yapıldı. Ve bugün kadro açıklandı, gene yoklar…
Özellikle Fatih Terim’in Rusya maçı öncesi yaptığı basın
toplantısında yaptığı garip açıklamalar ve sonrasında geçtiğimiz günlerde bir
canlı yayına konuk olarak katılan Arda’nın söyledikleri, konunun magazinel ve
sansasyonel içeriği nedeni ile kan kokusu alan köpekbalıkları gibi etrafta
dönüp dolaşan medyanın da etkisi ile konu gündemde kalmaya devam edecek gibi görünüyor..
Ben kendi algı süzgeçlerimle bir irdelemek, sorularımı
sormak istedim. Avrupa Şampiyonası’nda Hırvatistan’a yenilmemiz sonrası tepki
çeken bir milli takım vardı. Hırvatistan kuvvetli bir rakip, yenilmemiz normal
karşılanabilir. Ancak İspanya ve Çek Cumhuriyetinin olduğu bir grupta hedef
maçtı bu. Zira Fatih Terim’in İspanya maçı öncesi yaptığı açıklamalarda “siz
yaslanmak istemeseniz de İspanya sizi (birçokları bunu -size olarak okudu) yaslar” ifadesinden kafalarda o
maçın en baştan yitik olduğu sonucunu çıkarttı herkes. Yani hoca İspanya
maçı için “what can I do sometimes” ı bu sefer maç sonrası değil maç öncesi
söyleyerek bu maça kafa olarak takımın ve teknik heyetin belki de kamp boyunca nasıl
hazırlandığını göstermiş oldu. Dolayısı ile Hırvatistan maçında skora değil,
takıma bir tepki gösterildiğinin altını çizmek gerekiyor. Şampiyonada ilk kez
sahne alıyorsun, karşında grupta en önemli rakibin var, sabahtan akşama kadar
ülkenin bilumum TV kanalında aslansın kaplansın yaparsın gazı sponsor vs firma
reklamları ile halka enjekte ediliyor iken sahaya çıkıp isteksiz, arzusuz bir
görüntü sergileyemezsin. Fatih Terim genellikle takımı aşırı motive etmekle
eleştirilen bir teknik adam olmuştur, o gün ise tam tersine isteksiz
motivasyonsuz bir takım vardı sahada. Bilmiyoruz, hoca ne konuşmuş olabilir bu
maça hazırlarken takımı. “Arkadaşlar, sakin … “ vurgusunda aşırıya mı
kaçılmıştı bu sefer ? Ama tepkinin en önemli nedeni bu vurdumduymaz görüntüye
idi.
Üzerine grubun favorisi İspanya maçı, sahada benzer isteksiz
görüntü, bu sefer farklı skorun da psikolojisi ile birleşince, turnuvanın en
kötü görüntüsünü verdik, başta takım kaptanı olmak üzere takımı protesto eden
seyirciler, darmadağın bir takım. Bu tepkilerin özellikle takım kaptanı Arda
üzerinde yoğunlaşması ve hatta yuhalamaya varmasının tek nedeni takım kaptanı
olması olmasa gerek diye düşünüyorum. Milletimizde bir hastalık var, başarılı
olanları çekememezlik denebilir, ama basit kalıyor biraz. Arda’ya neredeyse
kayıtsız şartsız destek olan, 6 ay
oynamadığı dönemde dahi onu milli takıma çağıran bir milli takım hocası var.
Milli takım denince insanların aklına gelen ilk iki isim Terim ve Arda.
Türk
milli takımı = F. Terim + Arda ve arkadaşları gibi oluşturulan bir algı var. Terim-Arda
ilişkisini baba-oğul ilişkisine benzetenler var. Başarı varken en yüksek
övgülere mazhar olan bu ikilinin, başarısızlıkta da ilk hesap sorulan kişiler
olmaları kaçınılmaz. Bu yüzden o gün stadda yuhalanan aslında sadece Arda değildi. Ama
Terim bu yuhalamalardan kendisine ne kadar pay çıkardı bilemiyoruz. Arda’nın
özellikle Barcelona’ya transferi sonrası magazinel hayatının çok konu olması,
buna ek olarak ama reklamlarla ama yaptığı açıklamalarla, ama sportif haberler
ile Türk insanının hayatına sürekli sokulmasının da payı vardır tepkilerde.
Barcelona’lı takım arkadaşlarının yuhalamalara karşılık kendisine sahada destek
görüntüleri vermesi, İspanyol seyircilerin moral alkışı yapması da en azından
benim hissettiğim utancı katmerledi bu arada.
Gelgelelim, bir şey olmuş… Ne olmuş bilmiyoruz. Kameralar
karşısında söylenilemeyen, kriptolu mesajlar ile insanların akıllarına değil
algılarına verilen mesajlardan anladığımız kadarıyla bir şey ya da birşeyler
olmuş. Terim istediği zaman kendisini iyi ifade edebilen, iletişim yönü
kuvvetli birisi, biliyoruz. Dolayısıyla aşağıdaki ifadeleri kendisini
zorladığının, rahat konuşamadığının göstergesi olarak düşünülmeli herhalde:
“Sadece bunu futbol olarak düşünmemek lazım. Profesyonellerin milli
duygularla sadece kendilerini değil. Türk halkını da temsil eden. Varolan bir
performansını iki yapmak zorunda, hissetmesi gereken, sadece kazanmak için
değil. Mücadele etmek için de bir yapıda olmalıdır. Ve dahası taşıdığı
Ay-Yıldız'ın, milli formanın sorumluluklarını da hem sahada hem de saha dışında
hissetmesi gerekir." (Fanatik – 30.08.2016)
O gün yaptığı açıklamaların bu konuyu kapsayan kısmına
ilişkin diğer ifadeleri de yukarıdaki gibi, garip, karmaşık, sitem mi, eleştiri
mi, nedir pek belli olmayan şeyler. Buradan anladığımız, kadroya alınmayanların
Avrupa şampiyonası’nda Terim’in istediği mücadele ve azmi göstermediği.
“Milli takımın kapısı,
kendini bu formayı taşıma şerefine hazır ve istekli olan her oyuncuya açıktır.”
İfadesi biraz daha bel altına vuruyor. Artık şerefsiz mi demek istedi,
isteksiz mi, kamuoyuna bırakıyor. Aynı açıklamada kendisinin şampiyona sonrası
istifa ettiğinin ama kabul edilmediğini de gene bir takım şifreli mesajlardan
anlıyoruz. Yani hoca; ben tüm sorumluluğu bu kadroya almadığım futbolculara
atmadım, kendimi baş sorumlu görerek istifamı ettim, kabul edilmedi – diyerek
bu futbolcuları kadroya almama kararından kendisine yönelebilecek eleştirileri
bertaraf etme yoluna da gidiyor. Verilen bu üstü örtülü mesajlar sonrası,
ortalık dedikodu kazanına dönüyor. Abilik yapsın sıfatıyla teknik heyete dahil
edilen eski futbolculardan biri takımdaki oyuncularla kavga etmişmiş, o şu
kadar prim alırken öbürü bu kadar almış, huzursuzluk doğmuşmuş..
Arda konuşmayı seviyor. Duramadı, geldi canlı yayına çıktı
konuştu gene. O günden sonra konuşmadık
sustuk, ama bu lafları kimse kaldıramaz - dedi. Asla prim pazarlığı yapmadık, ben kaptan olarak arkadaşlarıma bilgi
vermek amaçlı olarak bunları sormak ve öğrenmek zorundayım – dedi. Kavga her gün olur, kavga etmeyen takım yok
– dedi. Burada üzücü ifadeler var.
Hocanın tabii ki de ilkeleri olacak.' Bundan sonra benim ilkelerimde şerefle...'
diye geçen bir cümle var Ama bunlar iyi cümleler değil – dedi. Daha
bir sürü şey dedi. Bunlardan benim anladığım bir şey olmamış, hepsi olmuş. Prim bir şekilde bir mevzu olmuş birileri arasında, birileri de birileri ile kavga etmiş.
Türkiye’nin bir kısmı Arda’yı cemaatçi (öyledir ya da
değildir, bilmeden) sandığından sevmiyor, bir kısmı habire reklamlarda
gördüğünden bayıyor, bir kısmı Galatasaray kaptanı olduğundan sevmiyor, bir
kısmı Acun’la sıkı-fıkı olmasına bakıp cık cık cık edip soğuyor, bir kısmı
Terim’den nefret edip Arda’yı onun sahadaki uzantısı olarak görerek sevmiyor,
bir kısmı hükümete yakın görüntüsüne bakıp sevmiyor, bu liste böyle uzar gider,
az bir kısmı da oynadığı oyunu beğenmeyip sevmiyor…
Bana gelince, kişiliği bir yana, futbolda çok üstün
meziyetleri olduğuna inanmadım bir türlü. Ama bu kıtlıkta milli takımda banko
olmasını da hep anladım. Euro 2008 performansını çok beğendim ama o başka bir takım, başka bir hikaye idi. Üstünden de çok zaman
geçti. Barcelona’da oynamak büyük şans bir futbolcu için. Daha 29 yaşında. Ama Terim gibi egosu yüksek bir adamla
yıllardır şişirdiği egosu Barcelona’ya transfer olunca tavan yapmış. Bence
milli takımda mutlaka olmalı, ama kaptanlığı başkasına vermek düşünülebilir.
Biraz daha az görünsün Arda artık, canlı yayında konuk olarak kendisi konuşmasın, başarıları konuşulsun.